“Dün geceden beri aklımda Reşad,” dedi
Cengiz, “Şu Basel konusunu merak ediyorum. Neden senin deyiminle sakatın da
sakatı orası?”
“Cengiz ağbi çok basit aslında. Haritaya
baksan sen kendin de anlarsın. Nerede Basel?”
“İsviçre’de Reşad. Dün gece yanından
geçtik, unutuyor musun?”
“Doğru ağbi İsviçre’de. Ama öyle bir konumu
var ki, orayı eşsiz kılıyor. Tam Almanya, Fransa ve İsviçre’nin birleşme
noktası orası. Her yer dağlık. Bu ülkelerin birinden öbürüne girip çıkmak çocuk
oyuncağı. Sen kendin de gördün zaten.”
“Bak bu doğru işte Reşad.”
“Böyle olunca da örgüt açısından bulunmaz
bir yer haline geliyor. Benzeri durumları ancak Türkiye’nin İran ve Irak’la
birleştiği noktada bulabilirsin.”
“Daha önce bunu aklıma getirmemiştim ama,
sen söyledikten sonra mantıklı geliyor Reşad.”
“Tabii bir de Longo Mai var.”
“Kusura bakma ama o ne Reşad?”
“Doğru ya Cengiz ağbi, sen Longo Mai
konusunu da bilmiyorsun değil mi?”
“Bilsem sormazdım herhalde.”
“Longo Mai Cengiz ağbi, merkezi Marsilya’da
olan bir kolektif çiftlikler gurubu. Hani şu modern toplumdan sıkılıp kendine
değişik bir hayat arayan gençlerin gidip çalıştıkları, toprakla uğraşıp sözde
asıllarına dönmeyi umdukları türden bir kolektif çiftlik projesinden söz
ediyorum yani.”
“Eee, bunun Basel’le, ya da PKK’yla ne
ilgisi var peki Reşad?”
“Anlatıyorum ağbi, acele etme. Bu senin
bildiğin türden bir kolektif çiftlik değil zaten. Adamların çiftliklerine bir
girebilsen, göremeyeceğin tek şey birilerinin toprakla uğraşıp çiftçilik
yapması olur. Oralarda bambaşka işler var. En başta gerilla eğitimi var Cengiz
ağbi.”
“Ne yani şimdi bu adamlar PKK’yı mı
eğitiyorlar burada?”
“Yalnızca PKK’yı değil Cengiz ağbi,
herkesi. İsteyen herkesi. Tek bir koşul var. Fransa’da faaliyet gösteren, eylem
yapan, yani doğrudan Fransa’yı hedef alan bir örgüte mensup olmayacaksın. Başka
da bir koşul yok. Tabii bir de birilerinin seni önermesi gerek kabul edilmen
için.”
“Peki neden böyle bir kural var Reşad?
Bunlar özünde Fransız milliyetçisi mi?”
“Yok ağbi ne milliyetçisi. Bu Fransız
polisinin bastırması. Sonuç olarak onlar buna uyuyor, polis de onlara göz
yumuyor.. Hepsi bu.”
“Peki şimdi tüm bu işler Marsilya
çevresinde mi oluyor Reşad? Yani eğitim filan.”
“Cengiz ağbi bu Longo Mai; Marsilya’da
kurulmuş, söylediğim gibi. Orada binlerce dönümlük bir çiftlikleri de var.
Etrafı yüksek dikenli tellerle çevrili filan. Ama tek çiftlik bu değil.
Adamların ondan da büyük bir çiftliği, hemen Fransa-İsviçre sınırına yakın
yerde kurulu. Basel’e yalnızca 15-20 kilometre mesafede.”
“Haaaa, şimdi anlaşılıyor Basel’in
önemi...”
“Bitmedi ağbi. Bunların iki çiftlikleri
daha var. Onlar Fransa dışında. Biri Nikaragua’da, öbürü de Girit’te. Asıl
ciddi eğitim buralarda veriliyor. Nikaragua’dakini bilmiyorum, görmedim. Ama bu
gerillacılık olayının oralarda çok yaygın olduğunu biliyorum. Girit’tekini ise
çok yakından tanıyorum. 3 ay kaldım orada.”
“Yok be! Girit’te ha? Peki Yunan polisi ne
diyor bu işe. Haberleri yok mu yani?”
“Cengiz ağbi, hiç polisin haberi olmadan
böyle bir iş yapılabilir mi? Şaka mı yapıyorsun?”
“Yani ben bir tek Lavrion Kampı’nı
biliyordum da Reşad. Bunu duymamıştım doğrusu.”
“Lavrion’da da eğitim filan var ama, asıl
iş Girit’teki Longo Mai çiftliğinde Cengiz ağbi. Konumu çok güzel bir kere.
Adanın kuş uçmaz kervan geçmez bir yerinde. Çok büyük. Çevresinde dolaşsan,
hatta eline dürbün alıp baksan, neler olup bittiğini asla anlayamazsın. Hâlbuki
sıkı eğitim var içerde. Genelde Orta Doğu kökenlilerin geldiği bir yer. Hangi
guruptan istesen adam bulabilirsin orada. Hatta anladığım kadarıyla doğrudan
birbiriyle savaşan gurupları bile eğitime alıyorlarmış. Yalnızca aynı anda
değil tabii. Biri gidiyor, öbürü geliyor.”
“Peki Reşad, manyak mı bunlar? Hiç bir
ideolojileri, savundukları fikirleri yok mu? Ne yapmak istiyorlar yani.
Anlaması zor.”
“Karıştırmak istiyorlar Cengiz ağbi.
Geçenlerde bir akşam sana Avrupa’nın ileriye yönelik planlarından söz etmiştim
de bana kızmıştın, hatırlıyor musun? İşte bu da onun bir parçası. Ortalığı
karıştırmak işlerine geliyor. Herkes birbirini kırıyor, onlar da herkese
ötekini daha iyi nasıl kırabileceğini öğretiyor.”
“Peki bu Longo Mai lafı nedir Reşad? Bir
anlamı mı var?”
“Bize Girit’te öğrettiklerine göre var,
Cengiz ağbi. Marsilya Bölgesi’nin kendi eski dilinde ‘çok yaşa’ anlamına
geliyormuş Longo Mai. Yine öğrettiklerine göre, yönetimi de kolektifmiş. Tabii
buna inanmak mümkün değil. kolektif yönetim demek, karışıklık anlamına gelir.
Hâlbuki çiftlikte hiç karışıklık yok. Her şey askeri bir disiplin anlayışı
içinde ve düzenli.”
“Yani bir tek bu işi yapıyorlar, yani senin
gerilla benim de terörist diye tanımladığımız elamanları yetiştiriyorlar öyle
mi?”
“Bir de başını belaya sokup da kaçıp
saklanmak zorunda olanlara yardımcı oluyorlar, o kadar. Bir süre saklıyorlar
yani.”
Düşünmeye başladı Cengiz. Aslında Reşad’la
konuştukça yepyeni şeyler öğreniyordu. PKK’nın eroin kaçakçılığında kullanmak
amacıyla kuru yük gemileri satın alması gibi, bu da yepyeni bir konuydu onun
için. İlk fırsatta Türkiye’deki arkadaşlarla bir konuşup, varsa biraz daha
bilgi toplaması gerektiğinin farkındaydı. İyi haberdi doğrusu.
“Biraz da Lavrion’dan söz etsene Reşad,”
dedi sonra, “Orada da eğitim var diyordun. Sen kaldın mı Lavrion’da?”
“Lavrion’da kalmadan Yunanistan üstünden
Avrupa’ya gelmek mümkün değildir Cengiz ağbi. Önce Lavrion’a girip imtihandan
geçeceksin yani.”
“Ne imtihanı bu Reşad?”
“Bir tür gerçeklik araştırması da
diyebiliriz buna. Yani bakıyorlar, acaba sen olduğunu iddia ettiğin adam mısın,
ya da en azından öyle biri misin diye. Bu imtihanı atlatamazsan durum fena.
Türkiye’ye iade bile edebilirler seni. Yani eğer gerçekten de savaşa bulaşmamış
biriysen şansın yok diyebiliriz. Yunanlılar’ı inandıramadığı için geri
gönderilme riskiyle karşılaşanlar arasından intihar edenler bile olmuş zaten.”
“Yani Yunanlılar bayağı sağlamcı. Yeteri
kadar kötü olmayana yüz vermiyorlar öyle mi?”
“Kötü lafını sen söylüyorsun Cengiz ağbi.
Onlar için iyi oluyor bu.”
“Eee sonra? Eğitim işi nasıl yürüyor peki
Lavrion’da?”
“Kampın hemen önünde küçük bir ada var.
Eğitim o adada yapılıyor. Ama öyle atış eğitimi filan yok tabii. Yakın dövüş
teknikleri filan öğreniyorsun işte. Sınırlı yani.”
“Kim eğitim veriyor peki Reşad? Yunanlılar
mı?”
“Yunanlılar da var, başka milletlerden
olanlar da. Çoğu gelip geçici ama. Bir süre kampta kalıyor ve eğitim veriyor.
Sonra da çekip gidiyor işte.”
“Peki oraya gelen PKK’lılar ne oluyor
sonunda? Hepsi Avrupa ülkelerine mi geliyor?”
“Buna oradaki büyükler karar veriyor Cengiz
ağbi. Herkesin durumuna, yeteneklerine bağlı bu. Farklı farklı yani. Kimisi
Avrupa’ya geliyor kimisi de öyle bir ajite ediliyor ki, Lübnan üstünden
Bekaa’ya geçip, daha da sert bir eğitim sürecine tabi tutuluyor. Bunlar sonunda
Türkiye’ye, savaşmaya gidiyorlar. Anladığım kadarıyla örgütün de Yunanlılar’ın da
birinci tercihi bu yönde. Yani mümkün olduğu kadar çok adamın vatan
topraklarına dönmesi ve savaşması isteniyor.”
“Bi dakika Reşad, kim oluyor bu ‘büyükler’
dediklerin?”
“Örgütün oradaki üst düzel temsilcileri
diyelim istersen. Bunlar doğrudan liderden talimat alırlar. Ne emir verilirse
onu yerine getirirler.”
“İşe bak be Reşad. Hadi PKK’nın bunu
istemesini anladık diyelim. Yunanlılar’a ne oluyor peki?”
“Normal değil mi Cengiz ağbi. Senin şimdi
Türkiye dediğin yerin büyük bölümü onlarınmış bir zamanlar. Türkler gelip işgal
etmiş, onları da ya öldürmüş, ya kovmuş. Oraları geri almak istiyor adamlar. En
azından intikam alma peşindeler. Yoksa herşeyi geri alabileceklerine ihtimal
vermiyorum. Çok karışmış çünkü o topraklar. Halklar birbirine geçmiş.”
“Sağol be Reşad, Moral verdin şimdi bana.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder