15 Eylül 2011 Perşembe

AYRINTILI PLANLAR


“Bak ben sana bir anımı anlatayım Reşad. Biliyorsun yıllarca İsveç’de yaşadım ben. Gazetenin Avrupa Merkezi ise burada, Frankfurt’ta. Dolayısıyla sayısız kere gidip geldim İsveç’le Almanya arasında. En mantıklı yol, Danimarka’dan gelip Flensburg üstünden Almanya’ya girmek. Kimbilir kaç kez yaptım bunu. Ama bir keresinde çok matrak bir şey oldu. Alman pasaport polisi benim pasaportu aldı, kaldırıp ışığa bakıyor, eliyle resmi kontrol ediyor filan. Bir taraftan da bana bakıyor gözucuyla. O zaman anladım ki, beni pek Türk’e benzetemiyor, ama pasaport Türk pasaportu. Üstelik uzattıkça da uzatıyor ve arkamda kuyruk oldu arabalar. Muhtemelen içlerinden bazıları küfür bile ediyorlar. Adama, ‘Şimdi sen bu pasaportun sahte olmasından mı kuşkulanıyorsun?” diye sordum. Bana bakıp ‘Evet’ demez mi. O zaman nereden aklıma geldi bilmiyorum birden ‘Hadi be,’ dedim, ‘Kim kendine sahte Türk pasaportu yapar ki?’. Herif birden gülmeye başladı. Pasaportu geri uzattı, ben oradan ayrılırken de, hala gülüyordu arkamdan.”

“Hakikaten matrakmış Cengiz ağbi. Ama adama kızmamalısın. Çünkü bu onun kabahati değil. Bu Avrupalılar Türkler’e karşı şartlanmışlar, biliyorsun. O da bir Avrupalı işte. Ama asıl kabahat Türk Devleti’nin.”

“Hangi açılardan Reşad”?

“Her açıdan Cengiz ağbi. Bir kere eğer Türkiye’de işler düzgün olsa; bu kadar çok Türk vatandaşı Avrupa’ya gitmek için akla gelen gelemeyen her yolu denemezdi. Yani demem o ki, yalnızca Kürt halkına değil, kendi halkına karşı olan görevlerini de yerine getirmedi Türk Devleti.”

“Reşad yavrum. Her fırsatta ideolojik propaganda yapmayı deneyip canımı sıkmasan diyorum.”

“Ama bu gerçek Cengiz ağbi. Kırşehirliler örneğin, eğer rahat bir hayatları, çalışacak işleri olsaydı buralara gelmeye kalkarlar mıydı sence?”

“O zaman sana şöyle yanıt vermeliyim Reşad. Kendi kazdığın kuyuya düşüyorsun çünkü. Demek ki, senin dediğin gibi yalnızca Kürt asıllılar değilmiş ihmal edilenler. Kırşehir örneğini verdiğin için söylüyorum, orası Orta Anadolu. Etnik olarak Türkler’in çok yoğun olduğu bir bölge. Yani demek ki, senin sömüren ulus ve sömürülenlerle ilgili tezlerin pek uymuyor gerçeklere.”

“Cengiz ağbi ben sana ‘Orta Anadolu’nun Türk kökenli halkı Kürtler’i sömürüyor’ demedim ki zaten. Sömüren ulus sözü, yalnızca bir kavram. Aslında sömüren Devlet. Üstelik bu Devlet, hem vatandaşlarına gerekenleri veremiyor, hem de onlar dışarı gittiklerinde Avrupa ülkelerine karşı tavır koyup vatandaşlarına kötü davranılmasını engelleyemiyor. Bence bu da, Türk Devleti’nin içinde bulunduğu zayıflığın kanıtı.”

“Eeee Reşad? Teşhisin böyleyse bunun düzeltilmesi için ne yapılması gerektiğini de düşünmüş olmalısın. Ne yapmalıyız peki? Türk Devleti’ne karşı biz de bir Türk bağımsızlık savaşı mı açmalıyız yani?”

“Buna gerek olacağını sanmıyorum Cengiz ağbi. Gerek olsa da, içinizden bunu yapacakların çıkmasını hiç beklemiyorum doğrusu. Biz Kürtler bayrağı açtık. Bizim zaferimiz, etnik Türkler için de yolu açabilir. Yani öyle bir ortam oluşabilir ki, başka çare kalmayabilir demek istiyorum. Ayrıca, zamanı geldiğinde Avrupa ülkelerinden bu konuda teşvik geleceğine emin olmalısın. Hatta açıktan ayrılıkçı hareketlerin destekçisi olacak ülkeler de çıkacaktır, emin ol.”

“Reşad dur bir dakika,” dedi Cengiz, “Sen şimdi bazı Avrupa ülkelerinin Türkiye’yi parçalamak isteyeceklerini ve uygun zamanda buna yönelik niyet ve eylemleri destekleyeceğini mi söylemek istiyorsun?”

“Bunu söylemek istemiyorum Cengiz ağbi. Biliyorum. Eğer uygun ortam ne zaman gelecek diyorsan, o zaman da fazla yakın değil derim sana. Çünkü küçük bir dezavantajları var Avrupalılar’ın. Türkiye ile aralarında başka ülkeler var. Macaristan gibi, Yugoslavya gibi, Bulgaristan gibi. Önce oraları halletmekleri gerekiyor.”

“Yani Avrupa önce bu saydığın ülkeleri parçalayacak sonra da sıra Türkiye’ye gelecek diyorsun sen.”

“Bunların hepsi için parçalama gerekmez Cengiz ağbi. Örneğin Macaristan’a bakalım bir. Şimdilik bir Doğu Bloğu ülkesi. Ama yüzyıllarca Batı’nın parçası olmuş. Dolayısı ile tekrar Batı’ya dönmesi için parçalanma gerekmiyor. Bulgaristan’da durum biraz farklı. Orada ciddi bir Türk azınlık var. Bir bakıma ağız sulandırıcı bir durum bu. Olaya nereden baktığın önemli. Eğer orayı karıştırmak istersen, bulunmaz bir nimet bu. Önce azınlığı dürtükleyip tahrik edersin, sonra merkezi otoriteye üstü kapalı destek verip azınlığın ezilmesine imkân yaratırsın. Ne olur o zaman Cengiz ağbi? Ortalık karışır, bölünmek kendiliğinden gündeme gelir. En kötüsü ise Yugoslavya. Orda ne ararsan var. Karıştır karıştırabildiğin kadarıyla. Sırplar’la Hırvatlar’ı. Slovenler’le Boşnaklar’ı birbirine düşürmek için fazla uğraşmaya gerek yok ki. Zaten Tito’nun yapay tutkalıyla birbirine yapıştırılmış, zorla bir arada duruyorlar bunlar. Tabii bir de Sovyetler Birliği’nin oluşturduğu ciddi tehdit var, hesaplanması gereken. Ama işte Sovyetler’de işler değişiyor. Yarın orada neler olacak bilen var mı? Eğer Sovyetler’in şu anda tam hızla sürüklendiklerini düşündüren dağılma süreci devam ederse, ne olur bilinmez artık.”

“Vay be Reşad. Neler söylüyorsun sen. Önce Doğu Avrupa ve Balkan ülkelerini yiyecek Avrupa, sonra da sıra Türkiye’ye gelecek öyle mi? Neden peki Reşad. Bu Batı Avrupa ülkelerinin hepsinin tuzu kuru şu anda. Bu senin söylediğin işlere kalkışırlarsa rahatları kaçmaz mı peki? Mevcut durumu da tehlikeye atmış olmazlar mı? O Avrupa ki, iki dehşetli savaş yaşamış. Hem de bu yüzyılın içinde. Şimdi neden böyle bir delilik yapsınlar ki?”

“Cengiz ağbi, Avrupa ülkeleri bir daha kolay kolay savaşa girmezler. Doğru söylüyorsun. Ama bu; kendi dışlarında birilerini savaştırmazlar anlamına da gelmiyor elbette ki. Dikkat et, kendileri savaşmayacaklar. Kendi topraklarında kötü bir şey olmayacak. Kendi halkları tehlikeye girmeyecek. Başka bir ülkede, başka haklar birbiriyle savaşacak.”

“Peki bundan ne kazanacak Avrupalılar Reşad?”

“Yeni ve küçük devletler, hatta devletçikler oluşacak. Kontrol altına kolaylıkla alınabilecek, mal satılabilecek, doğal kaynakları sömürülebilecek yeni küçük devletler Cengiz ağbi. Çünkü Avrupalı sömürgeci. Bundan asla vazgeçmeyecek. Eğer şu andaki kurulu düzen sömürgecilik yapmasına fırsat vermiyorsa, ki vermiyor, o zaman kurulu düzeni bozacak.”

“Bence uçuyorsun Reşad. Bak dinle şimdi. Avrupa ülkeleri Doğu Bloku’nu önce, Türkiye'yi de sonra parçalayacaklar dedin bir biçimde. Demek ki, Türkiye’deki parçalanmanın ürünü olarak bir Kürdistan Devleti’nin de ortaya çıkacağını düşünüyor, hatta umuyorsun. Neye yarayacak ki bu o zaman? Söylediklerine göre, yalnızca sömüren değişecek, sömürülen aynı kalacak.”

“Evet Cengiz ağbi, ilk başta aynen böyle olacak gibi görünüyor. Ama hesaplamadığın bir konu var. Bir gün bağımsız Kürdistan Devleti kurulduğunda bu yalnızca Türkiye’de yaşayan Kürtler’den oluşmayacak ki.  Daha önce de söylemiştim. Suriye var, Irak var, İran var, hatta bir kısım da Sovyetler Birliği’nde var. Büyük bir Kürdistan söz konusu olacak. Öyle Sırbistan gibi, ya da Hırvatistan, ne bileyim Bosna gibi küçük bir Devlet olmayacak Kürdistan. Bir ucu Sivas’ta, bir ucu İran’ın ortalarında, bir ucu Kerkük’te, bir ucu Ermenistan sınırında olan bir Büyük Kürdistan kurulacak. Petrolü de olacak, başka doğal kaynakları da. Öyle kolay sömürülemeyecek yani.”

“Bence artık daha da fazla ve yüksekten uçuyorsun Reşad. Tüm bu dediklerinin gerçekleşmesi için önce savaş gerekli. Kanlı ve uzun türden hem de. Savaş bir kere başladı mı; kimin kazançlı çıkacağı, kimin ne elde edeceği belli olmaz. Tarih böyle enayi heveslerle ortalığı kan gölüne çevirip, sonra da yok olup giden akılsızlarla dolu Reşad. Şimdi de, yalnızca onbinlerce kişinin ölümüne neden olmalarıyla hatırlanıyorlar. Tüm taze deneyimlerinden sonra Avrupalılar’ın böyle bir işe kalkışabileceklerini aklım kesmiyor doğrusu. Eğer buna Kürtler kalkışırsa, korkarım ki geleceğin tarihçileri de onlardan ‘akılsızca ölüme giden ve kendileriyle beraber başka halkları da ölüme sürükleyen ilkel bir etnik gurup’ olarak söz etmek durumunda kalacaklar.”

“Savaşmadan bağımsızlık olmaz Cengiz ağbi!”

“İyi de Reşad, hiç değilse birazcık olsun umut olmalı her savaşta. Bu söylediğin tümüyle umutsuz bir savaş olacak. Sizin açınızdan yani.”

“Cengiz ağbi, savaş şu an sürüyor zaten. Çoktan başladı.”

“Sen buna savaş mı diyorsun Reşad? Her savaşın bir hedefi ve yöntemi olur. Bunun var mı? Ne oluyor farkında mısın? Şu anda en hızlı savaş Türkiye’de öyle mi? Kim kiminle savaşıyor peki? Köyleri basıp kendi ırkından, kendi kanından olanları öldürmek mi savaş? Eğer bunu başkalarına ‘bakın bu vahşeti Türkler yapıyor’ diye yutturmak amacıyla uyguluyorsanız, iyice delisiniz demektir. Köylerde evleri basıp çoluk çocuk öldürüyor PKK. Neden Reşad? Bu ne sağlıyor?”

“Bu korku sağlıyor. Kürt halkının ulusal savaşına katılmayanların yok edileceğinin açık manifestosu bu Cengiz ağbi. Çocuklar da o nedenle öldürülüyor zaten. Sen kökünü kurutmak ne demektir bilir misin? Ona ait hiç bir şeyi canlı bırakmayacaksın demektir. Yalnızca çocuklar değil, inekler, koyunlar hatta tavuklar bile öldürülüyor. Sen duymuyor olabilirsin. Çünkü onlar hain. Kürt ulusal savaşına ihanet eden hainler. Ve kökleri kurutuluyor.”

“Hayret Reşad. Gel şimdi tüm bunların karşısında Türk halkının yaptıklarına bak. PKK’ya kızıyorlar. Bu çok doğal. Ama Kürtler’e kızmıyorlar bile. Bırak ki onlara düşman olsunlar. Siz ise kendi kendinize bile düşman oluyorsunuz. Birbirinizi öldürüyorsunuz. Sen de tutmuş bu kafayla zafer kazanmayı umuyorsun.”

“Cengiz ağbi Türkler yozlaşmış olabilir. Bakarsan ulusal bir tepki göstermemelerinin başka ne nedeni olabilir ki zaten. Ama biz yozlaşmadık. Şu anda yalnızca bir kısmımız böyle görünüyor olabiliriz. Aramızda yozlaşma görüntüsü verenleri de yok ediyoruz işte. Sonunda hiç yoz Kürt kalmayacak. İşte o zaman da, yozlaşmış Türk halkı karşısında, ondan hiç farkı olmayan Arap ve Acem halkları karşısında zafer kazanacağız.”

“Yozlaşmamış Kürtler’e bak. Sen değil miydin Avrupa’da haraç toplayarak, eroin satarak elde ettiği paraların önemli bir bölümünü kendine saklayan PKK liderlerine kızıp da örgütü terkeden? Onlar yoz değil mi şimdi Reşad?”

“Haklısın ağbi. Onlar da yoz ve işte benim gibiler onları cezalandırıyor. Yarınlarda böyleleri hiç olmayacak. Hiç olmamalı.”

“Ama Reşad sen onları yok edemiyorsun ki. Yalnızca biraz canlarını sıkıyorsundur o kadar. Hâlbuki onlar seni kolaylıkla yok edebilirler. Bulurlarsa, ellerine geçirirlerse affın olmayacağını kendin de söylemiyor musun? Kim kimi yok ediyor o zaman?”

“Bunu zaman gösterecek Cengiz ağbi. Zaman gösterecek.”

“Ulan işe bak Reşad. Bir Alman pasaport polisinin abukluğundan söze başlayıp, nerelere geldik. Bence sen akşam yatağa yattığında bana bu söylediklerini tekrar geçir kafandan.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder