22 Eylül 2011 Perşembe

EŞEKLER

“Reşad ne merak ediyorum biliyor musun?” dedi, “Anladığım kadarıyla siz PKK’lılar Avrupa’da babalarınızın evinde kadar rahat hareket ediyorsunuz. Her yerde bildiğiniz bir takım gizli geçiş yolları var işte. Nasıl oldu da bunları buldunuz ilk başta. Öyle ya, hiç biriniz buralı değilsiniz. Senin kız, ya da o çocuklar gibi buralarda doğup büyüyenler bile bu esrarengiz geçiş yollarını bilemezler normal olarak. Nasıl öğrendiniz yani? Gelip uzun uzun araştırdınız mı?”

“Kullanmayı bilirsen herkesin bir faydası vardır Cengiz ağbi. Bu yolları da bize eroinciler öğretti. Yani onlardan yararlandık demek istiyorum.”

“Nasıl yani Reşad? Tam anlamadım.”

“Şimdi ağbi eroin ilk geldiğinde nereye iniyor? İki tane giriş ülkesi var bu konuda. Biri İspanya, ki bu her zaman garantili değil; öbürü de Hollanda. Hollanda’nın da tek yeri, Rotterdam Limanı. En çok mal buraya iniyor. Ama o zaman iş bitmiş değil, aksine başlamış oluyor. Tutup bu malları Hollanda’da satmaya kalksan, çok uğraşırsın. Başka ülkelerden insanlar gelecek malı senden alacak ve tekrar kendi ülkesine dönecek. Hem uzun iş, hem de zor ve tehlikeli bir yol bu. Sürümü de ciddi şekilde olumsuz etkiler zaten. O zaman ne yapmak gerekiyor peki? Malı son alıcıların bulunduğu ülkelere de sen indireceksin. Örneğin Fransa ve Almanya’ya, hatta İngiltere’ye. Bunu anladın mı, yapacağın ilk iş uygun yolları bulmak. Yani eroinciler sırf para kazanmak için bu yolları bulmuşlar, biz de onlardan öğrendik sonra.”

“Vay be, ben de eroin ülkeden ülkeye kamyonlarla taşınır sanırdım.”

“Bu da mümkün tabii Cengiz ağbi. Ama garantili değil. Sakata düşmek ihtimali yüksek. Gerçi sınırlarda pek kontrol yok ama ya olursa. Köpekler filan da var. Şimdi düşün bir kamyona üç beş yüz kilo mal sarıyorsun, sınırda yakalandın mı, yandın demektir. Gerçi yalnızca malı taşıyan içeri düşer bu durumda ve asla konuşmaz ama, mal da gider elden. Onun için bu küçük yollar tercih ediliyor işte. Ama oralarda koca kamyonlarla iş olmaz. Göze batarsın. Onun için arabalar kullanılıyor. Bir arabaya 50 kilo mal sarmak mümkün. Eşek de aramadığın kadar var zaten.”

“Eşek mi dedin Reşad? Nasıl yani eşek?”

“Malı böyle arabayla taşıyana eşek denir Cengiz ağbi. Yalnızca taşıyıcı yani. Alıp bir yerden başka yere götürür ve verilen adrese teslim eder. Tıpkı odun taşıyan eşek gibi olduğu için bunlara da eşek deniyor işte.”

“Peki Reşad, ya bu ‘eşek’ gemi azıya alırsa? Malı alıp kaçarsa yani demek istiyorum.”

“Bir yere kaçamaz Cengiz ağbi. Cesaret edemez zaten. Sonunda ölüm olduğunu bilir. Bu işlerde hata olmaz. Kimsenin hata yapmaya hakkı yoktur.”

“Peki, o zaman bir soru daha sana. Bu eşekleri nereden buluyor örgüt? Hepsi PKK’lı mı?”

“Dedim ya ağbi, eşek aramadığın kadar var. Örgüt kendi adamlarını tercih etmez zaten. Bağlantı kurulamasın diye. Paraya ihtiyaç duyanlar başlar bu işe genelde. Sonra da bazılarında alışkanlık yapar, bir türlü bırakamazlar ve sonunda da papaz olurlar genelde. Bir de kendileri eroin kullananlar taliptir bu işlere ama, örgüt onlara yüz vermez. Çünkü eroinciye güven olmayacağını en iyi eroin satanlar bilir.”

“Senin bu söylediklerine bakınca, Avrupa ülkelerinin uyuşturucuyla mücadele konusunda pek başarılı olamayacakları sonucuna varıyorum Reşad. Adamlar Avrupa Birliği sevdasına düşüp sınırlarını yumuşatıyorlar, bu da eroin tüccarlarının fink atmasını kolaylaştırıyor. Yanmışlar yani.”

“Malın son alıcıya geçişinde işi sıkı tutmaya çalışıyor bu ülkelerin polisleri. Ama zor tabii Cengiz ağbi. En başta büyük para var bu işte. Önlerindeki en büyük, en ciddi engel de bu.”

“Önceden bir sohbetimizde bana Hollanda polisinin eroinin üstüne çok sert gittiğini söylemiştin, hatırlıyor musun?”

“Evet, aynen öyle ağbi. Sokakta eroin satışını en aza indirmeyi başarmış Hollanda polisi. Ama gerçeği söylemek gerekirse ülke üstünden başka yerlere eroin gidişine aynı sertlikte yaklaşmıyorlar sanki. Aslında mantıklı da. Çünkü eroinin Hollanda’ya gelirken alıp götürdüğü paranın kat kat fazlası Hollanda’ya girmiş oluyor böylece.”

“Amma yaptın Reşad! Yani adamlar bu işe göz yumuyor mu demek istiyorsun şimdi?”

“Tam öyle de değil belki ama, bir gariplik var işte.”

“Buna inanmak çok zor Reşad. Almanya ve Fransa ile aralarında Hollanda’nın da bulunduğu Benelüks ülkeleri arasında sınır kolaylıklarını öngören Maasricht Anlaşması tartışılırken; özellikle Almanya, Hollanda’nın liberal uyuşturucu politikasını çok eleştirmiş, bunun ciddi bir tehlike yarattığını öne sürmüştü. Hollandalı yetkililer de aslında kendi politikalarının daha iyi sonuç verdiğini iddia etmişlerdi. Çok iyi hatırlıyorum, Hollanda İçişleri Bakanı, liberal uyuşturucu politikalarının uygulanmaya başladığı 1976 öncesinde ülkede eroin kullananların yaş ortalamasının 22 olduğunu, şimdi ise bu ortalamanın 45’e çıktığını söylemişti. Yani ‘bu politikalar sayesinde yeni eroin bağımlıları türemesini engelledik’ demeye getiriyordu. Bu açıdan bakınca, senin söylediğin pek akla yatmıyor yani.”

“Aslında daha çok yatıyor da, sen anlamak istemiyorsun Cengiz ağbi. Ben ne demiştim sana? Adamlar sokaktaki eroin satışının üstüne çok sert gidiyorlar. Yani kendi sorunlarına karşı sertler. Ama birileri alıp da eroini, örneğin Almanya’ya götürürse, bu artık Hollanda’nın sorunu olmaktan çıkıyor. Artık bundan sonrasını Alman polisinin işi.”

“İyi de, ya işin insani boyutu peki?”

“Cengiz ağbi, en büyük insani boyut paradır. Bir arkadaşımdan öğrenmiştim, bununla ilgili bir Meksika atasözü varmış. Diyor ki; para hayatta istediklerinin yüzde doksanını satın alır, geri kalan yüzde onu da sen satın alırsın zaten.”

“Bak bu konuda çok haklı olabilirsin Reşad. Para gerçekten de insani boyut sayılabilir. Ben pek kafayı takmıyorum buna ama, herhalde katı bir gerçek söylediğin. Tek merak ettiğim, bütün bunların Kuşbeyaz boyutu nasıl?”

“Ne boyutu, ne boyutu ağbi?”

“Kuşbeyaz boyutu Reşad. Ama kafanı takma sen. Özel bir şey bu.”

“Kuşbeyaz ne ağbi ya?”

“Boşver Reşad. Özel bir şey dedim ya.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder