“Reşad
ne merak ediyorum biliyor musun?” dedi, “Anladığım kadarıyla siz PKK’lılar
Avrupa’da babalarınızın evinde kadar rahat hareket ediyorsunuz. Her yerde
bildiğiniz bir takım gizli geçiş yolları var işte. Nasıl oldu da bunları
buldunuz ilk başta. Öyle ya, hiç biriniz buralı değilsiniz. Senin kız, ya da o
çocuklar gibi buralarda doğup büyüyenler bile bu esrarengiz geçiş yollarını
bilemezler normal olarak. Nasıl öğrendiniz yani? Gelip uzun uzun araştırdınız
mı?”
“Kullanmayı
bilirsen herkesin bir faydası vardır Cengiz ağbi. Bu yolları da bize eroinciler
öğretti. Yani onlardan yararlandık demek istiyorum.”
“Nasıl
yani Reşad? Tam anlamadım.”
“Şimdi
ağbi eroin ilk geldiğinde nereye iniyor? İki tane giriş ülkesi var bu konuda.
Biri İspanya, ki bu her zaman garantili değil; öbürü de Hollanda. Hollanda’nın
da tek yeri, Rotterdam Limanı. En çok mal buraya iniyor. Ama o zaman iş bitmiş
değil, aksine başlamış oluyor. Tutup bu malları Hollanda’da satmaya kalksan,
çok uğraşırsın. Başka ülkelerden insanlar gelecek malı senden alacak ve tekrar
kendi ülkesine dönecek. Hem uzun iş, hem de zor ve tehlikeli bir yol bu. Sürümü
de ciddi şekilde olumsuz etkiler zaten. O zaman ne yapmak gerekiyor peki? Malı
son alıcıların bulunduğu ülkelere de sen indireceksin. Örneğin Fransa ve
Almanya’ya, hatta İngiltere’ye. Bunu anladın mı, yapacağın ilk iş uygun yolları
bulmak. Yani eroinciler sırf para kazanmak için bu yolları bulmuşlar, biz de
onlardan öğrendik sonra.”
“Vay
be, ben de eroin ülkeden ülkeye kamyonlarla taşınır sanırdım.”
“Bu
da mümkün tabii Cengiz ağbi. Ama garantili değil. Sakata düşmek ihtimali
yüksek. Gerçi sınırlarda pek kontrol yok ama ya olursa. Köpekler filan da var.
Şimdi düşün bir kamyona üç beş yüz kilo mal sarıyorsun, sınırda yakalandın mı,
yandın demektir. Gerçi yalnızca malı taşıyan içeri düşer bu durumda ve asla
konuşmaz ama, mal da gider elden. Onun için bu küçük yollar tercih ediliyor
işte. Ama oralarda koca kamyonlarla iş olmaz. Göze batarsın. Onun için arabalar
kullanılıyor. Bir arabaya 50 kilo mal sarmak mümkün. Eşek de aramadığın kadar
var zaten.”
“Eşek
mi dedin Reşad? Nasıl yani eşek?”
“Malı
böyle arabayla taşıyana eşek denir Cengiz ağbi. Yalnızca taşıyıcı yani. Alıp
bir yerden başka yere götürür ve verilen adrese teslim eder. Tıpkı odun taşıyan
eşek gibi olduğu için bunlara da eşek deniyor işte.”
“Peki
Reşad, ya bu ‘eşek’ gemi azıya alırsa? Malı alıp kaçarsa yani demek istiyorum.”
“Bir
yere kaçamaz Cengiz ağbi. Cesaret edemez zaten. Sonunda ölüm olduğunu bilir. Bu
işlerde hata olmaz. Kimsenin hata yapmaya hakkı yoktur.”
“Peki,
o zaman bir soru daha sana. Bu eşekleri nereden buluyor örgüt? Hepsi PKK’lı
mı?”
“Dedim
ya ağbi, eşek aramadığın kadar var. Örgüt kendi adamlarını tercih etmez zaten.
Bağlantı kurulamasın diye. Paraya ihtiyaç duyanlar başlar bu işe genelde. Sonra
da bazılarında alışkanlık yapar, bir türlü bırakamazlar ve sonunda da papaz
olurlar genelde. Bir de kendileri eroin kullananlar taliptir bu işlere ama,
örgüt onlara yüz vermez. Çünkü eroinciye güven olmayacağını en iyi eroin
satanlar bilir.”
“Senin
bu söylediklerine bakınca, Avrupa ülkelerinin uyuşturucuyla mücadele konusunda
pek başarılı olamayacakları sonucuna varıyorum Reşad. Adamlar Avrupa Birliği
sevdasına düşüp sınırlarını yumuşatıyorlar, bu da eroin tüccarlarının fink
atmasını kolaylaştırıyor. Yanmışlar yani.”
“Malın
son alıcıya geçişinde işi sıkı tutmaya çalışıyor bu ülkelerin polisleri. Ama
zor tabii Cengiz ağbi. En başta büyük para var bu işte. Önlerindeki en büyük,
en ciddi engel de bu.”
“Önceden
bir sohbetimizde bana Hollanda polisinin eroinin üstüne çok sert gittiğini
söylemiştin, hatırlıyor musun?”
“Evet,
aynen öyle ağbi. Sokakta eroin satışını en aza indirmeyi başarmış Hollanda
polisi. Ama gerçeği söylemek gerekirse ülke üstünden başka yerlere eroin
gidişine aynı sertlikte yaklaşmıyorlar sanki. Aslında mantıklı da. Çünkü
eroinin Hollanda’ya gelirken alıp götürdüğü paranın kat kat fazlası Hollanda’ya
girmiş oluyor böylece.”
“Amma
yaptın Reşad! Yani adamlar bu işe göz yumuyor mu demek istiyorsun şimdi?”
“Tam
öyle de değil belki ama, bir gariplik var işte.”
“Buna
inanmak çok zor Reşad. Almanya ve Fransa ile aralarında Hollanda’nın da
bulunduğu Benelüks ülkeleri arasında sınır kolaylıklarını öngören Maasricht
Anlaşması tartışılırken; özellikle Almanya, Hollanda’nın liberal uyuşturucu
politikasını çok eleştirmiş, bunun ciddi bir tehlike yarattığını öne sürmüştü.
Hollandalı yetkililer de aslında kendi politikalarının daha iyi sonuç verdiğini
iddia etmişlerdi. Çok iyi hatırlıyorum, Hollanda İçişleri Bakanı, liberal
uyuşturucu politikalarının uygulanmaya başladığı 1976 öncesinde ülkede eroin
kullananların yaş ortalamasının 22 olduğunu, şimdi ise bu ortalamanın 45’e
çıktığını söylemişti. Yani ‘bu politikalar sayesinde yeni eroin bağımlıları
türemesini engelledik’ demeye getiriyordu. Bu açıdan bakınca, senin söylediğin
pek akla yatmıyor yani.”
“Aslında
daha çok yatıyor da, sen anlamak istemiyorsun Cengiz ağbi. Ben ne demiştim
sana? Adamlar sokaktaki eroin satışının üstüne çok sert gidiyorlar. Yani kendi
sorunlarına karşı sertler. Ama birileri alıp da eroini, örneğin Almanya’ya
götürürse, bu artık Hollanda’nın sorunu olmaktan çıkıyor. Artık bundan
sonrasını Alman polisinin işi.”
“İyi
de, ya işin insani boyutu peki?”
“Cengiz
ağbi, en büyük insani boyut paradır. Bir arkadaşımdan öğrenmiştim, bununla
ilgili bir Meksika atasözü varmış. Diyor ki; para hayatta istediklerinin yüzde
doksanını satın alır, geri kalan yüzde onu da sen satın alırsın zaten.”
“Bak
bu konuda çok haklı olabilirsin Reşad. Para gerçekten de insani boyut
sayılabilir. Ben pek kafayı takmıyorum buna ama, herhalde katı bir gerçek
söylediğin. Tek merak ettiğim, bütün bunların Kuşbeyaz boyutu nasıl?”
“Ne
boyutu, ne boyutu ağbi?”
“Kuşbeyaz
boyutu Reşad. Ama kafanı takma sen. Özel bir şey bu.”
“Kuşbeyaz
ne ağbi ya?”
“Boşver
Reşad. Özel bir şey dedim ya.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder