25 Eylül 2011 Pazar

HAFIZALARI TAZELEMEK İÇİN


PERŞEMBE 30 NİSAN 1998

Palme tetikçisi cezaevinde

 
Olof Palme'nin ölüm emri 12 yıl önce Şam'da, Apo, Suriyeli yetkililer ve 2 İranlı'nın olduğu toplantıda verildi. PKK tetikçisi Hasan Hayri Güler cinayeti işledikten sonra, Fransa'ya geçti. Şimdi ise Almanya'da cezaevinde bulunuyor

SAYGI ÖZTÜRK

Ankara- Şemdin Sakık'ın "Olof Palme'yi de biz öldürdük" açıklaması dünya gündemine bomba gibi düşerken, Türk istihbarat birimleri de, Palme dosyasını yeniden açtı. İstihbarat birimleri, cinayetin kilit isimlerinden "Harun" kod adını kullanan PKK'lı teröristin kimliğini belirlemek için yoğun bir çalışma yürütürken, Emniyet'in Palme suikastiyla ilgili önemli bilgi ve belgelere sahip olduğu da ortaya çıktı.

Emniyet Genel Müdürlüğü'nün "Olof Palme Cinayeti" başlıklı raporunda, İsveç Güvenlik Teşkilatı'nın (SAPO) Danimarka Güvenlik Teşkilatı (PET) ile yürüttüğü araştırma sonucunda, cinayeti PKK'nın işlediği yolunda şüphelerin gittikçe ağırlık kazandığı belirtildi. Raporda, PKK'nın içine sızmayı başaran PET ile müşterek çalışan Türk asıllı bir eleman tarafından elde edilen çok önemli bilgilere de yer veriliyor.

Kararı 7 kişi verdi

Emniyet'in raporunda Olof Palme suikastının kilit isimleri arasında, örgütün o dönemdeki Danimarka sorumlusu "Mecit" kod adlı PKK'lı Hayri Darban'ın olduğu belirtildi. Türk görevlinin belirlemelerine göre suikast planı şöyle işledi:
Suriye'nin başkenti Şam'da çok gizli bir toplantı yapıldı. Suriye Güvenlik Örgütü Başkanı General Ahmet Diyab'ın başkanlık ettiği toplantıda, bölücülerin başı Abdullah Öcalan, Bonn'daki Suriye Elçiliği'nde birinci katip olarak görev yapan Beşir (Esmer, dolgun, yüzünde ben var), Selim Hoca kod adlı Selahattin Çelik, Suriyeli Albay Muhammed Kheir Azıkar ve kimlikleri bilinmeyen 2 İranlı olmak üzere 7 kişi vardı. Toplantıdan, Olof Palme'nin öldürülmesi kararı çıktı. Abdullah Öcalan şifreli bir mektupla Salman kod adlı Numan Uçar'a bildirdi. Beşir ile cinayeti işleyecek olan PKK tetikçisi Oktay kod adlı Hasan Hayri Güler, Suriye'nin verdiği diplomatik pasaportla Almanya'ya gitti. Beşir de biri 38 milimetre Special, diğeri 357 Magnum (seri no 848917, İspanya yapımı) olmak üzere 2 tabancayı Almanya'ya ulaştırdı.

Suriyeli diplomat Beşir, PKK'nın önemli isimlerinden Numan Uçar ile örgütün Danimarka sorumlusu Hayri Darban'ı Almanya'ya çağırdı. Görüşme Köln'de gerçekleştirildi. Görüşmede, İsveç'i ve Stockholm'ü iyi bilen, İsveç'te öğrenim yapan Doktor Cihan kod adlı Lamia Bakşi'ye, Hayri Darban ile ortak çalışma yapması talimatı verildi. (Doktor Cihan kod adlı Lamia Bakşi, daha sonra ajan olduğu gerekçesiyle Kuzey Irak'ta öldürüldü). Suriyeli Beşir, bu kişilere İsveç'te bulunan İranlı Ermeni Mihriçyan ile irtibata geçmelerini istedi. Hayri Darban ile Lamia Bakşi'nin görevleri konusunda ayrıntılar Numan Uçar tarafından anlatıldı.

Sinemaya hareket

Bir hafta sonra Beşir ile Hasan Hayri Güler, Danimarka'ya geçerek geceyi Hayri Darban'ın evinde geçirdi. Ertesi gün Danimarka'nın liman şehri Helsingör'den İsveç-Helsinborg şehrine gemiyle hareket ettiler. Tetikçi Hasan Hayri Güler limanda, Lamia Bakşi ve Ermeni kökenli Mihriçyan tarafından karşılandı. Mihriçyan'ın evine yerleşen tetikçiye, kimliği tespit edilemeyen bir İsveçli tarafından sürekli olarak Palme hakkında bilgi aktarıldı.
Hayri Darban ve Lamia Bakşi'nin İsveç'e girişlerinden takriben üç hafta sonra İsveçli şahıs, Mihriçyan'ın evine gelerek Palme'nin yanına koruma görevlisi almadan sinemaya gittiğini söyledi. Bunun üzerine grup iki araba ile sinemanın bulunduğu mahale hareket etti. Çevrede yapılan keşfin ardından tetikçi Hasan Hayri Güler, Palme'nin sinema çıkışında gideceği istikamette beklemeye başladı.
Telsizle: Tamam
Beşir, Mihriçyan ve Hayri Darban ise arabayı arka bahçeye parkettikten sonra sinemaye girdiler. Filmin bitimine az bir süre kala Hayri Darban sinemadan çıkarak tetikçiyi "Palme birkaç dakika sonra buradan geçecek. Takip et. Şayet gelen olursa ateş etme, etrafta kimse yoksa ateş et ve arabanın yanına gel" diyerek uyardı.

Bu uyarıdan 5 dakika sonra Palme sinemadan çıktı. Beşir ve Mihriçyan, Palme'yi göz hapsine aldı. Çevrede kimsenin olmadığından emin olunca, tetikçi Güler'e telsizle "Tamam kimse yok" dedi. Bunun üzerine Güler tabancasını çekip Palme'yi öldürdü. Ardından, Hayri Darban'ın kullandığı otomobille oradan ayrıldılar. Tetikçi 1 ay süreyle kendisi için önceden hazırlanan evde kaldı. Bu sürenin bitiminde bir Yugoslav işçiden çalınmış olan pasaportla İsveç'ten ayrıldı. Önce Fransa'ya geçti. Ardından halen yaşadığı Almanya'ya gitti. Tetikçi Güler'in Almanya'da PKK'ya yönelik olarak Düseldorf'ta açılan bir dava kapsamında cezaevinde tutulduğu öğrenildi.

Esrarengiz telefon

Emniyet'in üst makamlarına sunulan raporda, Olof Palme suikastı konusunda yapılan bir ihbar da yer alıyor. Raporda bu konuda şu bilgiler yer alıyor:
"Marsilya'dan İsveç'e telefon eden Kürt kökenli bir kişi Palme cinayetinden Osman Öcalan'ın sorumlu bulunduğu bildirdi. Eski Kawa ve PKK mensubu olup bilahare örgütten kaçan Fevzi Açıkgöz'in Palme suikastıyla ilgili bilgiler verdiği, adı geçenin, katili İsveç'ten Finlandiya'ya bizzat kaçırdığını ifade etmiştir."
İlginç ihbar
Fevzi Açıkgöz, ihbarında şu bilgileri verdi: "Kürt basınında ben propaganda amacı olarak kullanılacaktım. PKK'yı itibardan düşürmek için Palme'yi öldürmek üzere İsveç'e gönderilmiş olduğumu itiraf edecektim. Abdullah Öcalan, benim bir Türk ajanı olarak Palme'yi öldürdüğümü itiraf ettiğimi iddia etmişti. Aylar süren işkenceden sonra ölmek istediğim zamana kadar hiç bir şey imzalamadım. Şans eseri hayatta kaldım. Cezaevinin komutasını devralan Mehmet Şener isimli yeni siyasi komutanı tanıyordum. Beni dışarı çıkarttı. Ama Öcalan'a karşı koruyamazdı. Onun için yaya olarak Şam'a kaçtım. İsveç Büyükelçiliği'nden sığınma istedim."

Şener öldürüldü

İhbarcı Fevzi Açıkgöz'ü örgüt cezaevinden kurtardığı belirtilen Mehmet Şener, daha sonra PKK lideri ile ters düştü ve yurtdışına kaçtı. Öcalan'ın eski eşi Kesire Öcalan'ın da aralarında bulunduğu "Vejin" grubunun kurucuları arasında yer alan Mehmet Şener, PKK liderinin emriyle öldürüldü.

Emniyet'in raporunda, PKK tarafından yayınlanan 3 Mart 1986 tarihli bildiride de Palme'nin Türk istihbarat birimleri tarafından düzenlenen bir organizasyon sonucu öldürüldüğü iddiası yer aldı.





ANADOLU AJANSI'NIN ANLATIMIYLA İMRALI'DAKİ YARGILAMADAN  ÇARPICI BÖLÜMLER:


TERÖR ÖRGÜTÜ ELEBAŞI YARGILANIYOR...

 -''ÖRGÜTÜN BİRİNCİ DERECEDE SORUMLUSU BENİM'' 
  
-''ÖRGÜT İÇİNDE BAZI KİŞİLER HAKKINDA ÖLDÜRME KARARI VERİLDİ'' 

-''YUNANİSTAN'DAKİ EĞİTİMLER, 1990'DAN SONRA AĞIRLIKLI OLARAK HER KONUDA YAPILDI'' 

-''ÖRGÜT EĞİTİMİ YUGOSLAVYA'DA YAPILIYORDU'' 
  
-''ÖRGÜTÜN İRAN'DA HASTANESİ VAR. BURADA TEORİK BİLGİLER DE VERİLİYOR'' 

-''GÜNEY KIBRIS RUM KESİMİ, ÖRGÜT ÜYELERİNİN GEÇİŞLERİ VE PASAPORT KONUSUNDA YARDIM EDİYOR. BURADAN ÖRGÜTE   AKTARILAN PARALAR, KİLİSELER ARACILIĞI İLE VERİLİYOR'' 

İMRALI ADASI (A.A) - Terör örgütü elebaşı sanık Abdullah Öcalan, örgütün birinci derecede sorumlusunun kendisi olduğunu bildirdi. Yunanistan'daki eğitimlerin 1990 yılından sonra ağırılıklı olarak her konuda yapıldığını, İran'da ise örgütün hastanesinin bulunduğunu söyledi. Öcalan, Güney Kıbrıs Rum kesiminin ise örgüt üyelerine geçişler ve pasaport konusunda yardımcı olduğunu anlattı. 

Sanık Abdullah Öcalan'a, duruşmanın ikinci gününde, iddianamedeki iddialara ilişkin sorular yöneltildi, tanık ifadeleri hakkında görüşleri soruldu. 
  
Duruşmaya katılmak üzere Ada'ya giden şehit aileleri, yakınları, gaziler, yabancı temsilciler, basın mensupları, sanık avukatları, Öcalan'ın yakınları saat 09.45'te duruşma salonuna alındılar. 
  
Duruşma heyetinin saat 10.00'da salondaki yerini almasının ardından, sanık Abdullah Öcalan da salona getirilerek, cam kafesteki yerini aldı. 
Mahkeme Başkanı M. Turgut Okyay, Abdullah Öcalan'ın, jandarma, savcılık, ek ifadesi ve yedek hakimlikte alınan ifadelerini okudu. 
  
Öcalan, ifadeleri ''serbest iradesi'' ile verdiğini belirterek, ağır psikolojik durumu nedeniyle, hafıza değişikliğinin olduğunu ve bu nedenle ifadelerinde bazı kopukluklar bulanabileceğini söyledi. 
    -
''ÖRGÜTÜN BİRİNCİ DERECE SORUMLUSU BENİM''- 
  
Mahkeme Başkanı Okyay'ın, ''Terör örgütünün kuruluşundan bu yana, örgütün başkanı mısın?'' sorusu üzerine Öcalan, ''PKK'nın kurucusu olduğunu, kuruluşundan bu yana başkanlğını yaptığı'' belirterek, şöyle konuştu: 
   '
'Örgütün birinci derecede sorumlusu benim. Ancak yakalandığım ana kadar örgütün birinci derecede sorumlusu bendim. Bazı örgüt üyelerinin bağılılıkları halen devam etmektedir. Örgütün eylem ve faaliyetlerinden birinci derecede sorumlu benim. Örgütün eylem ve program yapısı alanında 1990 yılından bu yana örgüt içinde bir iç mücadele vardır.'' 
  
Sanık Öcalan, ''Örgüt içi mücadele nedeniyle bazı kişilerin öldürülmesi talimatını verdiği yönünde bilgiler'' olduğunu hatırlatan Başkan Okyay'a, ''Bizde bir tüzük var. Tüzüğe göre aykırı hareket edenler, örgütce alınan kararlar gereğince, merkezde onaylandıktan sonra uygulandığı için, benim çok özel bir emrim olmaz'' dedi. 
 
-ÖLDÜRME KARARI- 
  
Okyay'ın, ''kimler hakkında öldürme kararı verildi?'' sorusunu yanıtlayan sanık, örgüt iç yapı mücadelesinde (Betin) kod adlı Şahin Beliç, (Cemal) kod adlı Cemil Işık ile Şemdin Sakık gibi kişiler hakkında öldürme kararı verildiğini anlattı. Öcalan, örgüt dışında bir çizgi izledikleri için öldürtme talimatı alındığını söyledi. 
  
Sanık Öcalan, bu şekilde kaç kişinin öldürüldüğünü kesin söyleyemeyeceğini, ancak tahmini olarak örgütün bu yolla cezalandırdığı ''onlarca kişi'' olduğunu kaydetti. Öcalan, bunun bir iç çatışma olduğunu dile getirdi. 
  
Abdullan Öcalan, bizzat emir verip vermediğinin sorulması üzerine, ''Kesinlikle örgüt üyelerine ben kişi adı vererek, öldürülme talimatı vermedim. Benim evli olduğum Kesire Yıldırım, merkez üyesidir. Kongerede ölüm kararı çıktı, ancak ben bunu uygulatmadım. Halen kendisi galiba İsveç'te yaşıyor'' diye konuştu. 
  
-OLOF PALME'NİN ÖLDÜRÜLMESİ- 
  
Sanık Öcalan, 7 Ağustos 1984'te Almanya'da bir örgüt mensubunun öldürülmesi talimatını verdiği gerekçesiyle hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarıldığını hatırlatan Mahkeme Başkanı'na şu karşılığı verdi: 
  
''Olof Palme cinayeti dahil, Avrupa'daki bir çok cinayet bana yüklenmek istendi. Bu eylemlerin talimatının benim tarafından verildiğini söyleyen örgütün üst düzey kişileri, bana karşı muhalif olanlardır.'' 

Okyay, ''Bak bunu iyi dinle... İsveç'in PKK'dan ayrılanlara sığınma hakkı vermemesi üzerine konuşma yapmışsınız ve Olof Palme'nin öldürülmesi emrini vermişsiniz'' sözleri üzerine sanık Öcalan şunları söyledi: 
   
''Bu bana yüklenen bir komplodur. Avrupa'da PKK, provokatif biçimde şiddet eylemlerine karıştırıldı. Palme olayında bunun rolü vardı. O dönemde Avrupa sorumlusu Ali Çetiner'dir. İsveç'te yakalandı. İsveç ve Alman polisiyle çalıştığı kanısındayım.'' 
  
Başkan'ın, ''PKK'nın yayın organlarında Palme'nin öldürülmesiyle ilgili yazınızın etkisi olmadı mı?'' sorusunu ise Öcalan şöyle yanıtladı: 
    '
'Hayır. Bu yazıları bana göstersinler. Bu yazıları yazan Hüseyin Yıldırım'dır. Kendisi örgütün dış ilişkiler sorumlusudur. Yazısında, Olof Palme'yi tehdit ediyor ve (başına gelecekleri görür) şeklinde sözler kullanıyor. Böyle bir emri ben vermişsem, bunun yayınlanmasını Hürriyet Gazetesi'nden istedim, ama yayınlamadılar. Palme'yi PKK Rejin Örgütü'nün öldürdüğü yolunda bilgiler aldım. Bu örgütü Kesire Yıldırım ve Hüseyin Yıldırım kurdu, geliştirmek istedi. Genellikle Avrupa'da faaliyet gösteriyor.'' 
  
-PKK'NIN YUNANİSTAN İLE TİCARİ İLİŞKİSİ- 
  
Öcalan, bir başka soru üzerine, küçük çocukların kaçırılarak dağlara çıkarılmasını kendisinin engellediğini, ancak buna rağmen kaçırılanlar olsa bile ailelerine geri gönderildiğini iddia etti. Öcalan, ''Genelde, 17-18 yaşındakilerin altındakileri örgüte almıyorduk. Ancak bunun bazı istisnaları olabilir' şeklinde konuştu. 
  
Okyay'ın, ''Örgüt ağır silahları nereden alıyor?'' sorusunu da Öcalan, şöyle cevapladı: 
   '
'Bu konuda ticari yöntem devrededir. Teknik konularda temsilcim vardır. Birisi Fethi Demir'dir. Yunanistan'ın ağır silahların alımındaki yardımı daha çok ticari anlamdadır. Örgüt mensuplarının eğitimi Yugoslavya'da yapılıyordu. Ben Yunanistan'a, Suriye'den çıkmadan önce hiç gitmedim. Yunanistan'da gaz eğitimi yapıldığı konusunda bilgim yok. 
  
Gaz eğitiminin Yunanistan'da PKK üyelerine verildiği söylendi. Ayrıca bazı teknik malzemelerin sağlandığını duydum. Ama tekrar ediyorum, Yunanistan'a kesinlikle gitmedim. Yunanistan'daki eğitimler 1990'dan sonra ağırlıklı olarak her konuda yapılmaya başlandı. 
 
 Buralarda eğitim görenler kırsala uçaklarla geliyorlardı. Uçaklar bazen Şam, bazen Lübnan, bazen de İran üzerinden geliyordu.'' 
  
-İRAN'DA ÖRGÜT HASTANESİ- 
  
''İran'da terör örgütünün eğitim kampı olmadığını'' bir soru üzerine söyleyen Öcalan, ancak burada örgütün hastanesinin bulunduğunu kaydetti. Burada teorik bilgiler verildiğini ve bu durumun İran yetkilileri tarafından bilindiğini anlatan Öcalan, İran üzerinden örgüte sevk edilen silahların bir çoğuna bu ülkenin el koyduğunu ifade etti. 
  
-KİLİSELERDEN PARA YARDIMI- 
  
El konulan silahlar arasında füzelerin de bulunduğunu bildiren Öcalan, başka bir soru üzerine, Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nde çok zayıf bir temsilciliklerinin olduğunu, burada askeri eğitim ve kampın bulunmadığını kaydetti. 
  
Öcalan, ''Sadece örgüt üyelerinin geçişleri ve pasaport konusunda yardım ettiklerini, buradan örgüte aktarılan paraların ise, kiliseler aracılığıyla verildiğini'' söyledi. 
  
Sanık Abdullah Öcalan, '' Ben yakalandığımda üzerimde bulunan sahte pasaport, Atina'daki temsilcimiz tarafından Güney Kıbrıs Rum kesiminden temin edildi'' dedi. 



 
ABDULLAH ÖCALAN KONUŞUYOR

-''KARADENİZ'DE TÜRKİYE DEVRİM PARTİSİ, TİKKO, DHKP-C ve DEVRİMCİ HALK PARTİSİ İLE LOJİSTİK DESTEK SEVİYESİNDE İLİŞKİMİZ VAR'' 
 
 -''İNGİLTERE ÜZERİNDE DURMAK İSTİYORUM. İNGİLTERE KENDİNE   GÖRE KÜRT ÜZERİNE DERİN BİR POLİTİKANIN SAHİBİDİR.  BU ÜLKE BAZILARINI YANINA ÇEKER, BAZILARINI İSE HARCAR'' 
  
-''YUNANİSTAN ÖNCELİKLE BENİM İÇİN GÜNEY AFRİKA'DAN PASAPORT  TEMİN EDECEKTİ, SONRA BİR BAKTIM GÜNEY AFRİKA İŞİ DE YOK.  BANA YALAN SÖYLEDİLER'' 
  
-''ÖRGÜTÜN 200 MİLYON DOLAR CİVARINDA PARASI VAR'' 
 
 -''ASALA İLE 1980'LERDE İLİŞKİLERİM OLDU'' 

 -''ERMENİSTAN'DA ÖRGÜT TEMSİLCİLİĞİMİZ VAR'' 
  
İMRALI (A.A)- Terör örgütünün elebaşı sanık Abdullah Öcalan, Karadeniz bölgesinde Türkiye Devrim Partisi, TİKKO, DHKP-C ve Devrimci Halk Partisi ile lojistik destek seviyesinde ilişkileri bulunduğunu söyledi. Öcalan, ASALA örgütü ile 1980'li yıllarda ilişkilerinin olduğunu da bildirdi. 

Sanık Öcalan, Mahkeme Başkanı Okyay'ın örgüte silah temini ile ilgili sorusu üzerine, ''Körfez Savaşı'ndan sonra Irak'ta çok sayıda silah satılıyordu. Füze dahil herşeyi almak mümkündü. Kanas suikast silahlarını da buradan aldı'' diye konuştu. 
  
Bir başka soru üzerine Öcalan, yakalandıktan sonra kendisini ziyarete gelen kardeşinin ve yakınlarının kendisinden,''cesur olmasını istediklerini'' söyledi. Bu sözler üzerine Okyay tepki göstererek, ''Başka kimselerin desteğine ihtiyacın olmasın. Özgürce davran. Özgürce hareket et'' dedi. 
Abdullah Öcalan da dünkü savunmasında barış ve kardeşlik çağrısında bulunurken içinden geleni söylediğini iddia ederek, ''Bu korkudan değildir'' diye konuştu. 
   
-TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PARASI- 
   
Mahkeme Başkanı Okyay'ın sorusu üzerine, terör örgütünün elebaşı, örgütün parasının 200 milyon dolar civarında olduğunu söyledi. Örgütün uyuşturucu ticareti yapıp yapmadığı şeklindeki soruyu yanıtlarken de Öcalan şöyle konuştu: 
 
 ''Uyuşturucu bir insanlık suçudur. Ancak bazı örgüt temsilcilerimiz uyuşturucu kaçakçılarından bağış adı altında para almış olabilirler. Bu Avrupa'da da böyledir. Örgüt içinde uyuşturucu işiyle bilerek uğraşmayı en ağır suç olarak kabul ederiz. Hatta ben sigarayı bile yasakladım. Örgüt üyelerinden yurt dışında uyuşturucu işine yaygın olarak katılanlar olabilir.'' 
  
-UYUŞTURUCU- 
  
Okyay'ın Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad'ın kardeşi Rıfat Esad'la görüşüp görüşmediğini sorması üzerine Öcalan, görüşmediğini söyledi. 
  
Yunanistan Kamu Düzeni Bakanlığı tarafından hazırlanan raporda, Rıfat Esad'ın uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı şeklindeki iddianın Yunanistan'ın bir yalanı olduğunu öne süren Öcalan, başka bir soru üzerine, İran'da PKK'nın uyuşturucu imalathanesi bulunmadığını, bu yöndeki ifadelerin doğru olmadığını savundu. 
  
Müdahil avukatlarından Cahit Torun, İstanbul DGM'de yargılanan Hurşit Han'ın uyuşturucu kaçakcılığına yardımcı oldukları için PKK'ya yılda 1.5 trilyon lira verdiğini söylediğini hatırlatması üzerine, sanık Öcalan böyle bir şeyin söz konusu olmadığını iddia etti. Öcalan, ''Yalnız büyük kentlerde PKK'nın adını kullanarak uyuşturucu şebekeleri kurulduğunu biliyorum'' dedi. 
  
Öcalan, Hüseyin Baybaşin ile PKK'nın ilişkisi olup olmadığı sorusuna ise Baybaşin ile televizyon kanalında bir görüşmesi olduğunu, bu görüşmede Baybaşin'in 1990 yılından sonra uyuşturucuyla ilişkisi kalmadığını söylediğini kaydetti. 
 
Baybaşin'in Türkiye'de bulunduğu sırada PKK'nın Lice'deki örgüt yapısına bağışları olabileceğini kaydeden Sanık Öcalan, başka bir soru üzerine de, Baybaşin'in MED Tv'nin yüzde 40'ına ortak olduğunu zannetmediğini ve böyle bir bilgisinin bulunmadığını savundu. 
  
Başkan Okyay'ın, ''Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı'nın geçeceği yerlerde istikrarsızlık yaratmaya yönelik faaliyetlerle ilgili herhangi bir devletten talimat aldınız mı?'' sorusuna Öcalan, böyle bir talimat almadığı, bu yönde bir eylem de olmadığı yanıtını verdi. 
  
-KARADENİZ- 
  
Okyay'ın, terör örgütün Karadeniz'e açılma amacını sorması üzerine Öcalan, şöyle konuştu: 
  
''Bu bölgede PKK ile dostluk içinde olan bazı gruplar vardır. Bizim onlarla ilişkimiz lojistik destek seviyesindedir. Bu gruplar Türkiye Devrim Partisi, TİKKO, DHKP-C ve Devrimci Halk Partisi'dir. Bu örgütler bizden destek talebinde bulundular ve bizim örgütümüz bu örgütlere eğitim desteği verdi. Ancak, bu örgütlerle ilişkilerimiz fazla gelişmiş değildir.'' 
  
-ASALA VE ERMENİSTAN- 
 
Müdahil avukatlarından Cahit Torun'un ASALA ile PKK'nın bir bağlantısı olup olmadığı yolundaki sorusunu Öcalan şöyle yanıtladı: 
  
''Asala ile 1980'lerde ilişkilerimiz oldu. Bu örgütle bizzat benim de görüşmem oldu. Daha sonra örgütün kendi içindeki anlaşmazlıkları ve bizim örgütümüzle eylem farklılığı nedeniyle ilişkimiz kesildi.'' Sanık Öcalan, başka bir soruyu yanıtlarken, Ermenistan'da örgüt temsilcilikleri bulunduğunu ve bu ülkede örgüte maddi desteğin halktan sağlandığını bildirdi. Öcalan, ''Devlet resmi ilişkiye girmiyor, ama bizim faaliyetlerimize de sesini çıkarmıyor. Birçok ülke bu yöntemi uyguluyor'' diye konuştu. 
  
-İNGİLTERE- 
  
PKK ile İngiltere ilişkilerinin sorulması üzerine Öcalan, şöyle devam etti: 
  
''Konuşmalarımda İngiltere üzerinde durmak istedim. İngiltere Faysal Dunlayıcı'yı (PKK'nın Avrupa sözcülerinden) parlamentoya davet etti. Daha sonra ise Dunlayıcı İngiltere'de 4 yıl tutuldu. İngiltere kendine göre Kürt üzerine derin bir politikanın sahibidir. Bu 150 yıldan beri yaşanıyor. Bu ülke bazılarını yanına çeker, bazılarını ise harcar. Bize de böyle bir yaklaşım göstermesinden hep endişe duydum.'' 
  
-YUNANİSTAN- 
  
Başkan Okyay'ın, Yunanistan'ın, Seyşel Adaları'na gitmesi konusunda para verip vermediği sorusu üzerine, Yunanistan'ın para verdiğini duyduğunu söyledi. Öcalan, ''Yunanistan öncelikle benim için Güney Afrika'dan pasaport temin edecekti. Sonra bir baktım Güney Afrika işi de yok. Bana yalan söylediler'' diye konuştu. 
 
Pasok Milletvekili Mihalis Haralanbidis'in PKK'dan ne istediği sorulması üzerine sanık Öcalan, ''1987-1988'de bu kişiyle Bekaa'da bir kez görüştüm. Bana dostluktan bahsetti, ancak bizden bir talebi olmadı. Bu kişi, Bekaa'ya bir gazeteci grubuyla gelmişti'' dedi. 
  
Örgütün kuruluşunda hangi ülkelerin yardımda bulunduğu sorusu üzerine Öcalan, başlangıçta Filistin Kurtuluş Örgütü'nden destek aldıklarını söyledi. Öcalan, ''Bizi kamplarında eğittiler. Suriye ise bizimle resmi bir ilişki kurmadı, ancak herhangi bir engellemede de bulunmadı'' diye konuştu. 
  
Öcalan, terör örgütünü Suriye ve Yunanistan'ın kullanıp kullanmadığını soran Mahkeme Başkanı'na şu karşılığı verdi: 
  
''Şüphesiz kendi genel politikası içinde PKK'yı kullanmak istedi. Ayrıca biz de değerlendirdik. Karşılıklı olarak birbirimizi kullandık. Bu politik bir durumdur.'' 
  
Başka bir soruyu yanıtlayan Öcalan, Yunanistan'ın örgüt mensuplarını bomba eğitimi dahil her türlü konuda eğittiğini, eylem için her türlü malzeme ile Türkiye'ye gönderdiklerini söyledi. 
  
Orman yangınları konusunda herhangi bir emiri kesinlikle vermediğini, turistik bölgelerde eylemler konusunda özel bir emri olmadığını iddia eden sanık Öcalan, ancak örgüt mensuplarının kendi inisiyatifleri dahilinde turistik bölgelerde bazı eylemlerde bulunduklarını söyledi. 
  
Kırıkkale Silah Fabrikası'nın sabote edilmesi konusunda net bir bilgisi olmadığını anlatan Öcalan, bazen Elazığ, bazen de Diyarbakır sorumlularının yaptığının söylendiğini anlattı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder