PERŞEMBE 30
NİSAN 1998
Palme tetikçisi cezaevinde
Olof Palme'nin
ölüm emri 12 yıl önce Şam'da, Apo, Suriyeli yetkililer ve 2 İranlı'nın olduğu
toplantıda verildi. PKK tetikçisi Hasan Hayri Güler cinayeti işledikten sonra,
Fransa'ya geçti. Şimdi ise Almanya'da cezaevinde bulunuyor
SAYGI ÖZTÜRK
Ankara- Şemdin Sakık'ın "Olof Palme'yi de biz
öldürdük" açıklaması dünya gündemine bomba gibi düşerken, Türk istihbarat
birimleri de, Palme dosyasını yeniden açtı. İstihbarat birimleri, cinayetin
kilit isimlerinden "Harun" kod adını kullanan PKK'lı teröristin
kimliğini belirlemek için yoğun bir çalışma yürütürken, Emniyet'in Palme
suikastiyla ilgili önemli bilgi ve belgelere sahip olduğu da ortaya çıktı.
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün "Olof Palme
Cinayeti" başlıklı raporunda, İsveç Güvenlik Teşkilatı'nın (SAPO)
Danimarka Güvenlik Teşkilatı (PET) ile yürüttüğü araştırma sonucunda, cinayeti
PKK'nın işlediği yolunda şüphelerin gittikçe ağırlık kazandığı belirtildi.
Raporda, PKK'nın içine sızmayı başaran PET ile müşterek çalışan Türk asıllı bir
eleman tarafından elde edilen çok önemli bilgilere de yer veriliyor.
Kararı 7 kişi
verdi
Emniyet'in raporunda Olof Palme suikastının kilit
isimleri arasında, örgütün o dönemdeki Danimarka sorumlusu "Mecit"
kod adlı PKK'lı Hayri Darban'ın olduğu belirtildi. Türk görevlinin
belirlemelerine göre suikast planı şöyle işledi:
Suriye'nin başkenti Şam'da çok gizli bir toplantı
yapıldı. Suriye Güvenlik Örgütü Başkanı General Ahmet Diyab'ın başkanlık ettiği
toplantıda, bölücülerin başı Abdullah Öcalan, Bonn'daki Suriye Elçiliği'nde
birinci katip olarak görev yapan Beşir (Esmer, dolgun, yüzünde ben var), Selim
Hoca kod adlı Selahattin Çelik, Suriyeli Albay Muhammed Kheir Azıkar ve
kimlikleri bilinmeyen 2 İranlı olmak üzere 7 kişi vardı. Toplantıdan, Olof
Palme'nin öldürülmesi kararı çıktı. Abdullah Öcalan şifreli bir mektupla Salman
kod adlı Numan Uçar'a bildirdi. Beşir ile cinayeti işleyecek olan PKK tetikçisi
Oktay kod adlı Hasan Hayri Güler, Suriye'nin verdiği diplomatik pasaportla
Almanya'ya gitti. Beşir de biri 38 milimetre Special, diğeri 357 Magnum (seri
no 848917, İspanya yapımı) olmak üzere 2 tabancayı Almanya'ya ulaştırdı.
Suriyeli diplomat Beşir, PKK'nın önemli isimlerinden
Numan Uçar ile örgütün Danimarka sorumlusu Hayri Darban'ı Almanya'ya çağırdı.
Görüşme Köln'de gerçekleştirildi. Görüşmede, İsveç'i ve Stockholm'ü iyi bilen,
İsveç'te öğrenim yapan Doktor Cihan kod adlı Lamia Bakşi'ye, Hayri Darban ile
ortak çalışma yapması talimatı verildi. (Doktor Cihan kod adlı Lamia Bakşi,
daha sonra ajan olduğu gerekçesiyle Kuzey Irak'ta öldürüldü). Suriyeli Beşir,
bu kişilere İsveç'te bulunan İranlı Ermeni Mihriçyan ile irtibata geçmelerini
istedi. Hayri Darban ile Lamia Bakşi'nin görevleri konusunda ayrıntılar Numan
Uçar tarafından anlatıldı.
Sinemaya
hareket
Bir hafta sonra Beşir ile Hasan Hayri Güler,
Danimarka'ya geçerek geceyi Hayri Darban'ın evinde geçirdi. Ertesi gün
Danimarka'nın liman şehri Helsingör'den İsveç-Helsinborg şehrine gemiyle
hareket ettiler. Tetikçi Hasan Hayri Güler limanda, Lamia Bakşi ve Ermeni
kökenli Mihriçyan tarafından karşılandı. Mihriçyan'ın evine yerleşen tetikçiye,
kimliği tespit edilemeyen bir İsveçli tarafından sürekli olarak Palme hakkında
bilgi aktarıldı.
Hayri Darban ve Lamia Bakşi'nin İsveç'e girişlerinden
takriben üç hafta sonra İsveçli şahıs, Mihriçyan'ın evine gelerek Palme'nin
yanına koruma görevlisi almadan sinemaya gittiğini söyledi. Bunun üzerine grup
iki araba ile sinemanın bulunduğu mahale hareket etti. Çevrede yapılan keşfin
ardından tetikçi Hasan Hayri Güler, Palme'nin sinema çıkışında gideceği
istikamette beklemeye başladı.
Telsizle: Tamam
Beşir, Mihriçyan ve Hayri Darban ise arabayı arka
bahçeye parkettikten sonra sinemaye girdiler. Filmin bitimine az bir süre kala
Hayri Darban sinemadan çıkarak tetikçiyi "Palme birkaç dakika sonra
buradan geçecek. Takip et. Şayet gelen olursa ateş etme, etrafta kimse yoksa
ateş et ve arabanın yanına gel" diyerek uyardı.
Bu uyarıdan 5 dakika sonra Palme sinemadan çıktı.
Beşir ve Mihriçyan, Palme'yi göz hapsine aldı. Çevrede kimsenin olmadığından
emin olunca, tetikçi Güler'e telsizle "Tamam kimse yok" dedi. Bunun
üzerine Güler tabancasını çekip Palme'yi öldürdü. Ardından, Hayri Darban'ın
kullandığı otomobille oradan ayrıldılar. Tetikçi 1 ay süreyle kendisi için önceden
hazırlanan evde kaldı. Bu sürenin bitiminde bir Yugoslav işçiden çalınmış olan
pasaportla İsveç'ten ayrıldı. Önce Fransa'ya geçti. Ardından halen yaşadığı
Almanya'ya gitti. Tetikçi Güler'in Almanya'da PKK'ya yönelik olarak
Düseldorf'ta açılan bir dava kapsamında cezaevinde tutulduğu öğrenildi.
Esrarengiz
telefon
Emniyet'in üst makamlarına sunulan raporda, Olof Palme
suikastı konusunda yapılan bir ihbar da yer alıyor. Raporda bu konuda şu
bilgiler yer alıyor:
"Marsilya'dan İsveç'e telefon eden Kürt kökenli
bir kişi Palme cinayetinden Osman Öcalan'ın sorumlu bulunduğu bildirdi. Eski
Kawa ve PKK mensubu olup bilahare örgütten kaçan Fevzi Açıkgöz'in Palme
suikastıyla ilgili bilgiler verdiği, adı geçenin, katili İsveç'ten
Finlandiya'ya bizzat kaçırdığını ifade etmiştir."
İlginç ihbar
Fevzi Açıkgöz, ihbarında şu bilgileri verdi:
"Kürt basınında ben propaganda amacı olarak kullanılacaktım. PKK'yı
itibardan düşürmek için Palme'yi öldürmek üzere İsveç'e gönderilmiş olduğumu
itiraf edecektim. Abdullah Öcalan, benim bir Türk ajanı olarak Palme'yi
öldürdüğümü itiraf ettiğimi iddia etmişti. Aylar süren işkenceden sonra ölmek
istediğim zamana kadar hiç bir şey imzalamadım. Şans eseri hayatta kaldım.
Cezaevinin komutasını devralan Mehmet Şener isimli yeni siyasi komutanı
tanıyordum. Beni dışarı çıkarttı. Ama Öcalan'a karşı koruyamazdı. Onun için
yaya olarak Şam'a kaçtım. İsveç Büyükelçiliği'nden sığınma istedim."
Şener öldürüldü
İhbarcı Fevzi Açıkgöz'ü örgüt cezaevinden kurtardığı
belirtilen Mehmet Şener, daha sonra PKK lideri ile ters düştü ve yurtdışına
kaçtı. Öcalan'ın eski eşi Kesire Öcalan'ın da aralarında bulunduğu
"Vejin" grubunun kurucuları arasında yer alan Mehmet Şener, PKK
liderinin emriyle öldürüldü.
Emniyet'in raporunda, PKK tarafından yayınlanan 3 Mart
1986 tarihli bildiride de Palme'nin Türk istihbarat birimleri tarafından
düzenlenen bir organizasyon sonucu öldürüldüğü iddiası yer aldı.
ANADOLU AJANSI'NIN ANLATIMIYLA İMRALI'DAKİ YARGILAMADAN ÇARPICI BÖLÜMLER:
TERÖR ÖRGÜTÜ ELEBAŞI YARGILANIYOR...
-''ÖRGÜTÜN
BİRİNCİ DERECEDE SORUMLUSU BENİM''
-''ÖRGÜT İÇİNDE BAZI KİŞİLER HAKKINDA
ÖLDÜRME KARARI VERİLDİ''
-''YUNANİSTAN'DAKİ EĞİTİMLER, 1990'DAN
SONRA AĞIRLIKLI OLARAK HER KONUDA YAPILDI''
-''ÖRGÜT EĞİTİMİ YUGOSLAVYA'DA
YAPILIYORDU''
-''ÖRGÜTÜN İRAN'DA HASTANESİ VAR. BURADA
TEORİK BİLGİLER DE VERİLİYOR''
-''GÜNEY KIBRIS RUM KESİMİ, ÖRGÜT
ÜYELERİNİN GEÇİŞLERİ VE PASAPORT KONUSUNDA YARDIM EDİYOR. BURADAN ÖRGÜTE AKTARILAN PARALAR, KİLİSELER ARACILIĞI İLE
VERİLİYOR''
İMRALI ADASI (A.A) - Terör örgütü elebaşı
sanık Abdullah Öcalan, örgütün birinci derecede sorumlusunun kendisi olduğunu
bildirdi. Yunanistan'daki eğitimlerin 1990 yılından sonra ağırılıklı olarak her
konuda yapıldığını, İran'da ise örgütün hastanesinin bulunduğunu söyledi.
Öcalan, Güney Kıbrıs Rum kesiminin ise örgüt üyelerine geçişler ve pasaport
konusunda yardımcı olduğunu anlattı.
Sanık Abdullah Öcalan'a, duruşmanın ikinci
gününde, iddianamedeki iddialara ilişkin sorular yöneltildi, tanık ifadeleri
hakkında görüşleri soruldu.
Duruşmaya katılmak üzere Ada'ya giden şehit
aileleri, yakınları, gaziler, yabancı temsilciler, basın mensupları, sanık
avukatları, Öcalan'ın yakınları saat 09.45'te duruşma salonuna alındılar.
Duruşma heyetinin saat 10.00'da salondaki
yerini almasının ardından, sanık Abdullah Öcalan da salona getirilerek, cam
kafesteki yerini aldı.
Mahkeme Başkanı M. Turgut Okyay, Abdullah
Öcalan'ın, jandarma, savcılık, ek ifadesi ve yedek hakimlikte alınan
ifadelerini okudu.
Öcalan, ifadeleri ''serbest iradesi'' ile
verdiğini belirterek, ağır psikolojik durumu nedeniyle, hafıza değişikliğinin
olduğunu ve bu nedenle ifadelerinde bazı kopukluklar bulanabileceğini
söyledi.
-
''ÖRGÜTÜN
BİRİNCİ DERECE SORUMLUSU BENİM''-
Mahkeme Başkanı Okyay'ın, ''Terör örgütünün
kuruluşundan bu yana, örgütün başkanı mısın?'' sorusu üzerine Öcalan, ''PKK'nın
kurucusu olduğunu, kuruluşundan bu yana başkanlğını yaptığı'' belirterek, şöyle
konuştu:
'
'Örgütün birinci derecede sorumlusu benim.
Ancak yakalandığım ana kadar örgütün birinci derecede sorumlusu bendim. Bazı
örgüt üyelerinin bağılılıkları halen devam etmektedir. Örgütün eylem ve
faaliyetlerinden birinci derecede sorumlu benim. Örgütün eylem ve program
yapısı alanında 1990 yılından bu yana örgüt içinde bir iç mücadele vardır.''
Sanık Öcalan, ''Örgüt içi mücadele
nedeniyle bazı kişilerin öldürülmesi talimatını verdiği yönünde bilgiler''
olduğunu hatırlatan Başkan Okyay'a, ''Bizde bir tüzük var. Tüzüğe göre aykırı
hareket edenler, örgütce alınan kararlar gereğince, merkezde onaylandıktan
sonra uygulandığı için, benim çok özel bir emrim olmaz'' dedi.
-ÖLDÜRME
KARARI-
Okyay'ın, ''kimler hakkında öldürme kararı
verildi?'' sorusunu yanıtlayan sanık, örgüt iç yapı mücadelesinde (Betin) kod
adlı Şahin Beliç, (Cemal) kod adlı Cemil Işık ile Şemdin Sakık gibi kişiler
hakkında öldürme kararı verildiğini anlattı. Öcalan, örgüt dışında bir çizgi
izledikleri için öldürtme talimatı alındığını söyledi.
Sanık Öcalan, bu şekilde kaç kişinin
öldürüldüğünü kesin söyleyemeyeceğini, ancak tahmini olarak örgütün bu yolla
cezalandırdığı ''onlarca kişi'' olduğunu kaydetti. Öcalan, bunun bir iç çatışma
olduğunu dile getirdi.
Abdullan Öcalan, bizzat emir verip
vermediğinin sorulması üzerine, ''Kesinlikle örgüt üyelerine ben kişi adı
vererek, öldürülme talimatı vermedim. Benim evli olduğum Kesire Yıldırım,
merkez üyesidir. Kongerede ölüm kararı çıktı, ancak ben bunu uygulatmadım.
Halen kendisi galiba İsveç'te yaşıyor'' diye konuştu.
-OLOF
PALME'NİN ÖLDÜRÜLMESİ-
Sanık Öcalan, 7 Ağustos 1984'te Almanya'da
bir örgüt mensubunun öldürülmesi talimatını verdiği gerekçesiyle hakkında
gıyabi tutuklama kararı çıkarıldığını hatırlatan Mahkeme Başkanı'na şu
karşılığı verdi:
''Olof Palme cinayeti dahil, Avrupa'daki
bir çok cinayet bana yüklenmek istendi. Bu eylemlerin talimatının benim
tarafından verildiğini söyleyen örgütün üst düzey kişileri, bana karşı muhalif
olanlardır.''
Okyay, ''Bak bunu iyi dinle... İsveç'in
PKK'dan ayrılanlara sığınma hakkı vermemesi üzerine konuşma yapmışsınız ve Olof
Palme'nin öldürülmesi emrini vermişsiniz'' sözleri üzerine sanık Öcalan şunları
söyledi:
''Bu bana yüklenen bir komplodur. Avrupa'da
PKK, provokatif biçimde şiddet eylemlerine karıştırıldı. Palme olayında bunun
rolü vardı. O dönemde Avrupa sorumlusu Ali Çetiner'dir. İsveç'te yakalandı.
İsveç ve Alman polisiyle çalıştığı kanısındayım.''
Başkan'ın, ''PKK'nın yayın organlarında
Palme'nin öldürülmesiyle ilgili yazınızın etkisi olmadı mı?'' sorusunu ise
Öcalan şöyle yanıtladı:
'
'Hayır. Bu yazıları bana göstersinler. Bu
yazıları yazan Hüseyin Yıldırım'dır. Kendisi örgütün dış ilişkiler
sorumlusudur. Yazısında, Olof Palme'yi tehdit ediyor ve (başına gelecekleri
görür) şeklinde sözler kullanıyor. Böyle bir emri ben vermişsem, bunun
yayınlanmasını Hürriyet Gazetesi'nden istedim, ama yayınlamadılar. Palme'yi PKK
Rejin Örgütü'nün öldürdüğü yolunda bilgiler aldım. Bu örgütü Kesire Yıldırım ve
Hüseyin Yıldırım kurdu, geliştirmek istedi. Genellikle Avrupa'da faaliyet
gösteriyor.''
-PKK'NIN
YUNANİSTAN İLE TİCARİ İLİŞKİSİ-
Öcalan, bir başka soru üzerine, küçük
çocukların kaçırılarak dağlara çıkarılmasını kendisinin engellediğini, ancak
buna rağmen kaçırılanlar olsa bile ailelerine geri gönderildiğini iddia etti.
Öcalan, ''Genelde, 17-18 yaşındakilerin altındakileri örgüte almıyorduk. Ancak
bunun bazı istisnaları olabilir' şeklinde konuştu.
Okyay'ın, ''Örgüt ağır silahları nereden
alıyor?'' sorusunu da Öcalan, şöyle cevapladı:
'
'Bu konuda ticari yöntem devrededir. Teknik
konularda temsilcim vardır. Birisi Fethi Demir'dir. Yunanistan'ın ağır
silahların alımındaki yardımı daha çok ticari anlamdadır. Örgüt mensuplarının
eğitimi Yugoslavya'da yapılıyordu. Ben Yunanistan'a, Suriye'den çıkmadan önce
hiç gitmedim. Yunanistan'da gaz eğitimi yapıldığı konusunda bilgim yok.
Gaz eğitiminin Yunanistan'da PKK üyelerine
verildiği söylendi. Ayrıca bazı teknik malzemelerin sağlandığını duydum. Ama
tekrar ediyorum, Yunanistan'a kesinlikle gitmedim. Yunanistan'daki eğitimler
1990'dan sonra ağırlıklı olarak her konuda yapılmaya başlandı.
Buralarda eğitim görenler kırsala uçaklarla
geliyorlardı. Uçaklar bazen Şam, bazen Lübnan, bazen de İran üzerinden
geliyordu.''
-İRAN'DA
ÖRGÜT HASTANESİ-
''İran'da terör örgütünün eğitim kampı
olmadığını'' bir soru üzerine söyleyen Öcalan, ancak burada örgütün
hastanesinin bulunduğunu kaydetti. Burada teorik bilgiler verildiğini ve bu
durumun İran yetkilileri tarafından bilindiğini anlatan Öcalan, İran üzerinden
örgüte sevk edilen silahların bir çoğuna bu ülkenin el koyduğunu ifade
etti.
-KİLİSELERDEN
PARA YARDIMI-
El konulan silahlar arasında füzelerin de
bulunduğunu bildiren Öcalan, başka bir soru üzerine, Güney Kıbrıs Rum
Kesimi'nde çok zayıf bir temsilciliklerinin olduğunu, burada askeri eğitim ve
kampın bulunmadığını kaydetti.
Öcalan, ''Sadece örgüt üyelerinin geçişleri
ve pasaport konusunda yardım ettiklerini, buradan örgüte aktarılan paraların
ise, kiliseler aracılığıyla verildiğini'' söyledi.
Sanık Abdullah Öcalan, '' Ben
yakalandığımda üzerimde bulunan sahte pasaport, Atina'daki temsilcimiz
tarafından Güney Kıbrıs Rum kesiminden temin edildi'' dedi.
ABDULLAH ÖCALAN KONUŞUYOR
-''KARADENİZ'DE TÜRKİYE DEVRİM PARTİSİ,
TİKKO, DHKP-C ve DEVRİMCİ HALK PARTİSİ İLE LOJİSTİK DESTEK SEVİYESİNDE
İLİŞKİMİZ VAR''
-''İNGİLTERE ÜZERİNDE DURMAK İSTİYORUM. İNGİLTERE
KENDİNE GÖRE KÜRT ÜZERİNE DERİN BİR
POLİTİKANIN SAHİBİDİR. BU ÜLKE
BAZILARINI YANINA ÇEKER, BAZILARINI İSE HARCAR''
-''YUNANİSTAN ÖNCELİKLE BENİM İÇİN GÜNEY
AFRİKA'DAN PASAPORT TEMİN EDECEKTİ,
SONRA BİR BAKTIM GÜNEY AFRİKA İŞİ DE YOK.
BANA YALAN SÖYLEDİLER''
-''ÖRGÜTÜN 200 MİLYON DOLAR CİVARINDA
PARASI VAR''
-''ASALA İLE 1980'LERDE İLİŞKİLERİM
OLDU''
-''ERMENİSTAN'DA ÖRGÜT TEMSİLCİLİĞİMİZ
VAR''
İMRALI (A.A)- Terör örgütünün elebaşı sanık
Abdullah Öcalan, Karadeniz bölgesinde Türkiye Devrim Partisi, TİKKO, DHKP-C ve
Devrimci Halk Partisi ile lojistik destek seviyesinde ilişkileri bulunduğunu
söyledi. Öcalan, ASALA örgütü ile 1980'li yıllarda ilişkilerinin olduğunu da
bildirdi.
Sanık Öcalan, Mahkeme Başkanı Okyay'ın örgüte
silah temini ile ilgili sorusu üzerine, ''Körfez Savaşı'ndan sonra Irak'ta çok
sayıda silah satılıyordu. Füze dahil herşeyi almak mümkündü. Kanas suikast
silahlarını da buradan aldı'' diye konuştu.
Bir başka soru üzerine Öcalan,
yakalandıktan sonra kendisini ziyarete gelen kardeşinin ve yakınlarının
kendisinden,''cesur olmasını istediklerini'' söyledi. Bu sözler üzerine Okyay
tepki göstererek, ''Başka kimselerin desteğine ihtiyacın olmasın. Özgürce
davran. Özgürce hareket et'' dedi.
Abdullah Öcalan da dünkü savunmasında barış
ve kardeşlik çağrısında bulunurken içinden geleni söylediğini iddia ederek,
''Bu korkudan değildir'' diye konuştu.
-TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PARASI-
Mahkeme Başkanı Okyay'ın sorusu üzerine,
terör örgütünün elebaşı, örgütün parasının 200 milyon dolar civarında olduğunu
söyledi. Örgütün uyuşturucu ticareti yapıp yapmadığı şeklindeki soruyu
yanıtlarken de Öcalan şöyle konuştu:
''Uyuşturucu bir insanlık suçudur. Ancak bazı
örgüt temsilcilerimiz uyuşturucu kaçakçılarından bağış adı altında para almış
olabilirler. Bu Avrupa'da da böyledir. Örgüt içinde uyuşturucu işiyle bilerek
uğraşmayı en ağır suç olarak kabul ederiz. Hatta ben sigarayı bile yasakladım.
Örgüt üyelerinden yurt dışında uyuşturucu işine yaygın olarak katılanlar
olabilir.''
-UYUŞTURUCU-
Okyay'ın Suriye Devlet Başkanı Hafız
Esad'ın kardeşi Rıfat Esad'la görüşüp görüşmediğini sorması üzerine Öcalan,
görüşmediğini söyledi.
Yunanistan Kamu Düzeni Bakanlığı tarafından
hazırlanan raporda, Rıfat Esad'ın uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı şeklindeki
iddianın Yunanistan'ın bir yalanı olduğunu öne süren Öcalan, başka bir soru
üzerine, İran'da PKK'nın uyuşturucu imalathanesi bulunmadığını, bu yöndeki
ifadelerin doğru olmadığını savundu.
Müdahil avukatlarından Cahit Torun,
İstanbul DGM'de yargılanan Hurşit Han'ın uyuşturucu kaçakcılığına yardımcı
oldukları için PKK'ya yılda 1.5 trilyon lira verdiğini söylediğini hatırlatması
üzerine, sanık Öcalan böyle bir şeyin söz konusu olmadığını iddia etti. Öcalan,
''Yalnız büyük kentlerde PKK'nın adını kullanarak uyuşturucu şebekeleri
kurulduğunu biliyorum'' dedi.
Öcalan, Hüseyin Baybaşin ile PKK'nın
ilişkisi olup olmadığı sorusuna ise Baybaşin ile televizyon kanalında bir
görüşmesi olduğunu, bu görüşmede Baybaşin'in 1990 yılından sonra uyuşturucuyla
ilişkisi kalmadığını söylediğini kaydetti.
Baybaşin'in Türkiye'de bulunduğu sırada
PKK'nın Lice'deki örgüt yapısına bağışları olabileceğini kaydeden Sanık Öcalan,
başka bir soru üzerine de, Baybaşin'in MED Tv'nin yüzde 40'ına ortak olduğunu
zannetmediğini ve böyle bir bilgisinin bulunmadığını savundu.
Başkan Okyay'ın, ''Bakü-Ceyhan Petrol Boru
Hattı'nın geçeceği yerlerde istikrarsızlık yaratmaya yönelik faaliyetlerle
ilgili herhangi bir devletten talimat aldınız mı?'' sorusuna Öcalan, böyle bir
talimat almadığı, bu yönde bir eylem de olmadığı yanıtını verdi.
-KARADENİZ-
Okyay'ın, terör örgütün Karadeniz'e açılma
amacını sorması üzerine Öcalan, şöyle konuştu:
''Bu bölgede PKK ile dostluk içinde olan
bazı gruplar vardır. Bizim onlarla ilişkimiz lojistik destek seviyesindedir. Bu
gruplar Türkiye Devrim Partisi, TİKKO, DHKP-C ve Devrimci Halk Partisi'dir. Bu
örgütler bizden destek talebinde bulundular ve bizim örgütümüz bu örgütlere
eğitim desteği verdi. Ancak, bu örgütlerle ilişkilerimiz fazla gelişmiş
değildir.''
-ASALA VE ERMENİSTAN-
Müdahil avukatlarından Cahit Torun'un ASALA
ile PKK'nın bir bağlantısı olup olmadığı yolundaki sorusunu Öcalan şöyle
yanıtladı:
''Asala ile 1980'lerde ilişkilerimiz oldu.
Bu örgütle bizzat benim de görüşmem oldu. Daha sonra örgütün kendi içindeki
anlaşmazlıkları ve bizim örgütümüzle eylem farklılığı nedeniyle ilişkimiz
kesildi.'' Sanık Öcalan, başka bir soruyu yanıtlarken, Ermenistan'da örgüt
temsilcilikleri bulunduğunu ve bu ülkede örgüte maddi desteğin halktan
sağlandığını bildirdi. Öcalan, ''Devlet resmi ilişkiye girmiyor, ama bizim
faaliyetlerimize de sesini çıkarmıyor. Birçok ülke bu yöntemi uyguluyor'' diye
konuştu.
-İNGİLTERE-
PKK ile İngiltere ilişkilerinin sorulması
üzerine Öcalan, şöyle devam etti:
''Konuşmalarımda İngiltere üzerinde durmak
istedim. İngiltere Faysal Dunlayıcı'yı (PKK'nın Avrupa sözcülerinden)
parlamentoya davet etti. Daha sonra ise Dunlayıcı İngiltere'de 4 yıl tutuldu.
İngiltere kendine göre Kürt üzerine derin bir politikanın sahibidir. Bu 150
yıldan beri yaşanıyor. Bu ülke bazılarını yanına çeker, bazılarını ise harcar.
Bize de böyle bir yaklaşım göstermesinden hep endişe duydum.''
-YUNANİSTAN-
Başkan Okyay'ın, Yunanistan'ın, Seyşel
Adaları'na gitmesi konusunda para verip vermediği sorusu üzerine, Yunanistan'ın
para verdiğini duyduğunu söyledi. Öcalan, ''Yunanistan öncelikle benim için
Güney Afrika'dan pasaport temin edecekti. Sonra bir baktım Güney Afrika işi de
yok. Bana yalan söylediler'' diye konuştu.
Pasok Milletvekili Mihalis Haralanbidis'in
PKK'dan ne istediği sorulması üzerine sanık Öcalan, ''1987-1988'de bu kişiyle
Bekaa'da bir kez görüştüm. Bana dostluktan bahsetti, ancak bizden bir talebi
olmadı. Bu kişi, Bekaa'ya bir gazeteci grubuyla gelmişti'' dedi.
Örgütün kuruluşunda hangi ülkelerin
yardımda bulunduğu sorusu üzerine Öcalan, başlangıçta Filistin Kurtuluş
Örgütü'nden destek aldıklarını söyledi. Öcalan, ''Bizi kamplarında eğittiler.
Suriye ise bizimle resmi bir ilişki kurmadı, ancak herhangi bir engellemede de
bulunmadı'' diye konuştu.
Öcalan, terör örgütünü Suriye ve
Yunanistan'ın kullanıp kullanmadığını soran Mahkeme Başkanı'na şu karşılığı
verdi:
''Şüphesiz kendi genel politikası içinde
PKK'yı kullanmak istedi. Ayrıca biz de değerlendirdik. Karşılıklı olarak
birbirimizi kullandık. Bu politik bir durumdur.''
Başka bir soruyu yanıtlayan Öcalan,
Yunanistan'ın örgüt mensuplarını bomba eğitimi dahil her türlü konuda
eğittiğini, eylem için her türlü malzeme ile Türkiye'ye gönderdiklerini
söyledi.
Orman yangınları konusunda herhangi bir
emiri kesinlikle vermediğini, turistik bölgelerde eylemler konusunda özel bir
emri olmadığını iddia eden sanık Öcalan, ancak örgüt mensuplarının kendi
inisiyatifleri dahilinde turistik bölgelerde bazı eylemlerde bulunduklarını
söyledi.
Kırıkkale Silah Fabrikası'nın sabote
edilmesi konusunda net bir bilgisi olmadığını anlatan Öcalan, bazen Elazığ,
bazen de Diyarbakır sorumlularının yaptığının söylendiğini anlattı.